Yalın: Asansöre ve metroya binemiyorum!

Posted by

Hadi gel biraz sohbet edelim seninle. Meslek hayatımızın 20. yılındayız. Bu 20 yılı beraber değerlendirelim. O zamanlar ne gibi hayallerin vardı?

– Birinci hayalim; “Herkes böyle şarkılar yaptığımı bilsin, herkes benim şarkılarımı söylesin. Konserlerim olsun ve o insanlarla birlikte bestelerimi söyleyelim”di. Ortaokul zamanlarında okuldan çıktıktan sonra Nişantaşı’ndan Teşvikiye’ye babamın iş yerine yürürdüm. Yürürken herkesin beni tanıdığını hayal ederdim.

Boş bir hayal değildi bu. Ben 4-5 yaşından beri eve gelen misafirlere gitar ile şarkılar söyleyip, gösteriler hazırlayan bir çocuktum. Okulun özel günlerinde bütün sınıf toplanırdı ve onlara da bestelerimi çalardım. Zaten bizim işe bu tip insanlar giriyor sanırım. Böyle delilikleri olan insanlar… (gülüyor)

Tanınmak, yaptığın işi duyurmak birinci hayal. Peki şu an o hayalin gerçekleşti mi?

– Evet. O hayal gerçekleşti.

Şimdi sen söyle. Sektöre ilk adımı attığında ne umuyordun?

– Birinci umudum ‘Yalın şarkısı’ diye bir olgu yaratabilmekti. Sen bir şarkı yapıyorsun, şarkı yaptığın zaman babana, annene, kardeşine ya da sevgiline dinletiyorsun.

Onun bir kabulünü alıyorsun veya alamıyorsun. Suratından bile anlarsın. Seni kırmamak için ‘Evet ya güzel’ derler ama onu hissedersin. En büyük umudum şarkılarımın halktan da olumlu bir karşılık bulmasıydı.

“ZALİM” İLE “BU İŞ TAMAM” DEDİM

Sence ilk ne zaman ‘İşte şimdi karşılık buldu’ hissi sana geçti?

– ‘Zalim’ ile. ‘Zalim’ albümü daha çıkmadan önce şarkı demolarını Bodrum’da bir mekanda unuttum. DJ arkadaşım Metin Cansaray, şarkıyı çalmış. 2 gün sonra mekana geri gittim. Gece saat 2’de açtı ‘Zalim’i. Herkes ezbere söylüyor, 200-300 kişi neredeyse. Şoke oldum. Dedim ki “Eyvah. Bir şey oluyor galiba.” Bunu kelimeler ile tarif edemeyeceğim bir tatmin duygusu olarak görüyorum. Senin yazdığın söz ve kelimeler ile insanların birbirine evlenme teklif ediyor olması…

‘Meleklerin Sözü Var’ şarkısını çalarken konsere gelip yüzük takıp, hayatlarını birleştirme kararı almaları, onların hayatına girebildin demek. Ben bir şarkı yapmışım, bu benim fikrim. Binlerce, milyonlarca insan senle aynı fikirde… Bundan daha güzel bir duygu yok!

KARİYERİMDE KOLAY KOLAY PES ETMEDİM

20 sene boyunca binlerce konser verdin. Binlerce kişi ile çalıştın. İlk günden bugüne bakınca ne gibi hayal kırıklıkların oldu?

– Çok hayal kırıklığım yok. Kariyerimin çok başında var. Demolar yaptım. 14-15 yaşından beri bir şeyler kayda alıp insanlara götürüyordum. 23 yaşında ilk albümümü çıkarttım. 17 yaşımdan 23’e kadar aslında bir kabul edilememekle geçmiş hayatım. Bir sürü plak şirketine gittim.

Beni geri çeviren birçok plak şirketi ile sonra konuştuk. Hatta çok büyük bir plak şirketinin sahibi sevgili abim ‘İnanamıyorum nasıl böyle bir hata yapmışım’ dedi. ‘Bu çocuktan olmaz’ demiş. Ben çok üzülmüştüm, çok ağlamıştım. Hayatımın en büyük hayal kırıklıklarından biri odur. Hevesle beklediğim o haber tam tersi bir şekilde gelince ‘Bir şey olmaz. Bıraksın bunları, okuluna baksın’ deyince çok ağır geldi. Toparlanma sürecim kısa sürdü. Pes etmem kolay kolay bilirsin.

Bilmez miyim? 20 yıl önceki Yalın’a yani bana şu anki aklın, birikimin ve tecrübenle nasıl bir öğüt verirdin?

– ‘Biraz daha az stresli ol. Biraz daha az önemse bazı şeyleri’ derdim. Bazı konularda çok yordum kendimi, onu görüyorum. Aslında biraz daha az stres, biraz daha berrak bakış açısı, biraz daha sakince değerlendirmek…

EN BÜYÜK KEŞKEM LOS ANGELES TEKLİFİNİ KABUL ETMEMEK

Bu 20 yıl içinde en büyük keşken ne oldu?

– Hiçbir işin peşini bırakmadığım için keşke diyeceğim bir şey bırakmadım. Sadece bir tane var. 2008 yılında birinci albümümdeki ‘Değmez’ parçasını Amerika’da yapımcı Martin Kierszenbaum, Shaggy ve Japon bir kız ile düet şarkıya dönüştürdü. Shaggy bir yandan rap yapıyor, Japon kız İngilizcelerini okuyor, ben de nakaratlarda ‘Değmez, değmez’ diye söylüyorum. Aslında harika bir iş.

Bir Japon, bir Türk ve bir Jamaikalı bir araya geliyor, fıkra gibi. Bu projenin konseri için Los Angeles’a gittim. Konseri yaptık. Sonra o yapımcı ile oturduk. Bana ‘Gel burada yaşa. Benim stüdyom var, güzel şarkılar yapalım beraber. Seninle bir albüm sözleşmesi imzalayalım. Zaten seviyorsun burayı’ dedi.

O zaman da bir sponsorla 6-7 konserlik bir turne anlaşmıştım. Bu yüzden dedim ki “İşim var. Dönmem lazım.” Gittim Türkiye’de konserlerimi yaptım ve bir daha da Los Angeles’a dönmedim. O işi rafa kaldırdık. Öyle bir keşkem var, denemediğim için. 11 yaşımdan beri yabancı dil öğrenmeye çalışan biriyim.

Yurtdışında çok vakit geçirdim. İngilizcem fena değildir. Martin de çok iyi bir yapımcıydı. Lady Gaga’nın ilk albümünü yapan biri. Büyük bir fırsattı bence. Bizim kendi ülkemiz, şehirlerimiz bize yetiyor. Bir turneye çıksan yetişemeyeceğin kadar şehir var. Bir de Almanya, Azerbaycan, Kıbrıs var. Bir Türk şarkıcısının sene içinde turlayabileceği 50-60 konser olur isterse. Bu da herkese yetiyor galiba. O zamanlar fazlasını mı istemedim bilmiyorum ama fırsat kaçtı.

20 yıllık kariyerinde en büyük ‘iyi ki’n nedir?

– ‘İyi ki’ kendi şarkılarımda ısrar etmişim. Çünkü o biraz benim gittiğim yolu çizdi. Nasıl bir adam olduğumu daha iyi anlattı. Nasıl bir kariyer çizdiğimi daha iyi anlattı. ‘İyi ki’lerimin başında o gelir. ‘İyi ki’ iç sesimi dinledim. Karar verirken, albümlerimi yaparken hep kendi iç sesime göre karar verdim. Bir de pes etmem. Çok çalışmayı severim, inandığım şey uğruna ısrar etmeyi severim. ‘İyi ki’ hep hayallerimin peşinden gittim.

İLİŞKİLERDE DOMİNANTIMDIR

Aşk şarkıları dendiğinde de akla ilk gelenlerdensin. Hayatında hep aşkı ön plana koyarak mı yaşadın?

– Gençken (gülerek). Bence ortaokul ve lise çağında gündem kızlar. Sonra meslek de giriyor işin içine. Başarılı olma hissi giriyor. Tutku her zaman devam ediyor. ‘Zalim’ sözlerini yazan adam ile bu adam aynı değil. O zamanlar lise çağlarındaydım. Daha kızgın ve öfkeliydim. Ama şimdiki adam onun güzelliğinin, özleminin, heyecanının peşinde aslında. Bu iki adam aynı aşk şarkılarını yazamaz.

20 yıl önceki Yalın aşkı nasıl tanımlardı?

– Aşk bir olamama hali. Elde edememe, kaybetme hali aslında.

Şimdiki Yalın nasıl tanımlıyor aşkı?

– Evet, olamama hali. Olamama hali atlatılırsa eğer ondan sonra bir olma hali geliyor. İşte ona da sevgi demeye başlıyorsun.

Bir ilişkide kendini nasıl yorumlardın?

– Ben Koç burcuyum. Bu yüzden etken olmayı seven birisiyim. Koç burcu olarak biraz dominant biri olmayı seven halim var. Karşı tarafı da çok yıpratmaman gerektiğini anlıyorsun. Çünkü o sana iyi dönmez.

ÇOCUK İÇİN BİRAZ RÖTARLIYIM
◊ 2014 yılında verdiğin bir röportajda ‘Bu işi yapmasaydım çocuğum olurdu’ demiştin. Hâlâ böyle mi düşünüyorsun?
– Anne ve babası çalışan bir çocuk olarak büyüdüm. Çok erken yaşlardan beri anne ve babayı evde çok görmedim. Onlar işe giderdi sabahın köründe, ben okula giderdim. Bunun için biraz vakit ayırabilmek isterim. Bu eksikliği hissettirmemek isterim. Bu yüzden biraz gecikti (gülerek). Ben kendim çok iyi bir çocukluk yaşadığımı düşünüyorum ancak bu bende çok ufak bir yaradır. Aynı şeyi hissettirmeyeceğim bir düzen olsa mutlu olurum. Biraz bu yüzden rötarlıyım. (gülerek)
◊ Rötarlıyım dediğine göre bu rafa kalkmış bir şey değil o zaman…
– Yok kalkamaz. İnsan biraz yaş olarak ilerledikçe şunu düşünmeye başlıyor. Esasında bu dünyada çok ilerleyen yaşlarda sana sahip çıkacak kişi çocukların oluyor. Anne ve babamın hiç düşünmeden güveneceği tek kişi benim. Bir ömür de öyle olmak isterim.
◊ Çocuk da bu evrene hakikaten bir şey bırakmak mıdır?
– Kendim ile alakalı bir gecikme. Vicdanen onu mutlu edebileceğimi bilmeliyim. Dünyaya senin kararın ile geliyor. Onu mutlu edemeyeceğin bir ortam içerisine sokuyorsun. Bu adaletsiz. ‘Benim eserim’ diye bir sorumluluk yüklemek istemem ona ve kendime.

KALABALIK ARASINDA DURAMIYORUM

İnsanlar seni şarkıların, konserlerin ve pazar günleri yayınladığın ‘Pazar Şarkıları’ haricinde pek göremiyor. Bu kadar izole yaşamayı nasıl başarıyorsun?

– Biraz bilinçli, biraz da psikolojik bir tercih. Ben kalabalık arasında duramıyorum zaten. Asansöre, metroya binemem. Ufakken biniyordum. Bir kere Londra’da bir konser izlemeye gittiğimde metroda mahsur kalmıştım. O günden beri metroya da binemiyorum. Halbuki çok severdim. Kalabalıkların içinde çok duramadığım için biraz daha kendine has, kendine özgü küçük bir dünyada yaşamaya çalışıyorum.

Öte yandan bizim mesleğin böyle bir şey istediğini de düşünüyorum. Çünkü bir büyü var. Orada sahneye çıkıyorsun ve o büyüyü çok da bozmazsan daha iyi olur.

Bir yandan da onlara karşı bir sorumluluk görüyorsun yani.

– Bence bizim mesleğin böyle bir yanı var, olmalı. Mesela her röportajda bana sorarlardı; ‘Yeni şarkınız hakkında ne düşünüyorsunuz? Şarkıyı yaparken ne düşündünüz?’ diye. Tabii ki her şarkıyı yazarken bir motivasyon ve bir çıkış noktası vardır ama bunu söylememek lazım. Bu, insanların hayallerini yönlendirmek olur.

‘SEN POPÇUSUN KUSURA BAKMA’ DEDİ

İnsanlar seni şarkıların, konserlerin ve pazar günleri yayınladığın ‘Pazar Şarkıları’ haricinde pek göremiyor. Bu kadar izole yaşamayı nasıl başarıyorsun?

– Biraz bilinçli, biraz da psikolojik bir tercih. Ben kalabalık arasında duramıyorum zaten. Asansöre, metroya binemem. Ufakken biniyordum. Bir kere Londra’da bir konser izlemeye gittiğimde metroda mahsur kalmıştım. O günden beri metroya da binemiyorum. Halbuki çok severdim. Kalabalıkların içinde çok duramadığım için biraz daha kendine has, kendine özgü küçük bir dünyada yaşamaya çalışıyorum.

Öte yandan bizim mesleğin böyle bir şey istediğini de düşünüyorum. Çünkü bir büyü var. Orada sahneye çıkıyorsun ve o büyüyü çok da bozmazsan daha iyi olur.

Bir yandan da onlara karşı bir sorumluluk görüyorsun yani.

– Bence bizim mesleğin böyle bir yanı var, olmalı. Mesela her röportajda bana sorarlardı; ‘Yeni şarkınız hakkında ne düşünüyorsunuz? Şarkıyı yaparken ne düşündünüz?’ diye. Tabii ki her şarkıyı yazarken bir motivasyon ve bir çıkış noktası vardır ama bunu söylememek lazım. Bu, insanların hayallerini yönlendirmek olur.

SENELERCE
UNUTULMAYACAK
BİR KONSER OLACAK

İnsanlar seni şarkıların, konserlerin ve pazar günleri yayınladığın ‘Pazar Şarkıları’ haricinde pek göremiyor. Bu kadar izole yaşamayı nasıl başarıyorsun?

– Biraz bilinçli, biraz da psikolojik bir tercih. Ben kalabalık arasında duramıyorum zaten. Asansöre, metroya binemem. Ufakken biniyordum. Bir kere Londra’da bir konser izlemeye gittiğimde metroda mahsur kalmıştım. O günden beri metroya da binemiyorum. Halbuki çok severdim. Kalabalıkların içinde çok duramadığım için biraz daha kendine has, kendine özgü küçük bir dünyada yaşamaya çalışıyorum.

Öte yandan bizim mesleğin böyle bir şey istediğini de düşünüyorum. Çünkü bir büyü var. Orada sahneye çıkıyorsun ve o büyüyü çok da bozmazsan daha iyi olur.

Bir yandan da onlara karşı bir sorumluluk görüyorsun yani.

– Bence bizim mesleğin böyle bir yanı var, olmalı. Mesela her röportajda bana sorarlardı; ‘Yeni şarkınız hakkında ne düşünüyorsunuz? Şarkıyı yaparken ne düşündünüz?’ diye. Tabii ki her şarkıyı yazarken bir motivasyon ve bir çıkış noktası vardır ama bunu söylememek lazım. Bu, insanların hayallerini yönlendirmek olur.

 

 

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir